12 Nisan 2012 Perşembe

"HOŞ GELDİN YA RÂSÛLALLAH"

Suç sende değil! Suç bizde. O'nu bız anlatamadik! O kendini anlatmıştı.

Çeyrek asırlık kadar kısa bir süre içinde, yarı yer onun sesini duymuştu..
Beşerin beşte biri "Lebbeyk Ya Râsulallah" deyip karşısında dize gelmişti. Ama bız O'nu duyuramadik!
Düşman gemi azıya almış, esirdikçe esiriyor ve O'na, kendi dünyasından salyalar akıtıyordu.

Yeni bir kısım dostlar çıktılar. Onlar da, O'nun yerine başkalarını oturtma gayreti içindeler. Adeta, düşmanla bı kısım dostlar elele, omuz omuza.

O'nu hafızalardan silmek, O'nu nesillere unutturmak için yarışıyorlar. Ben biliyorum ki, O; güzelliğiyle, kendine has cazibesiyle, maşuklara has keyfiyetiyle, azıcık aşka adım atmış sinelerin, daima mahbubu, daima maksudu, daima matlûbu olacaktır.

O'nu unutturamayacaklar..!

Çevrelerine baksalar, çevrelerinize baksanız, siz de bunu anlayacaksınız..

15-20 yaşında Hz. Muhammed (sâllallâhû aleyhi vesellem) 'i anlamak çok zordur, ama Nam-î Celili Muhammedi anılırken, dudağını yalayan insanlar var!
Gözyaşlarını ceyhun eden insanlar var!

Ne 14 asır O'nu unutturabilmiş ne de şu 2-3 asırdan beri şom ağızların, bir kısım safderûn, başkalarına alet ağizlarla bir araya gelip, O'nu unutturmaya çalısmaları tutmadı.

Unutulmadı..!!
Unutulmayacak..!!

Aksine her gün biraz daha canlanacak, biraz daha tazelenecek, biraz daha sinelerimizde, yeni bir Hz. Muhammed (sâllallâhû aleyhi vesellem) bulacağız..

Herşey düşlerde başlar.
Nesiller O'nu düşlemeye başladı. Artık rüyalarımıza girdi!
Vakîa, (pek coğumuz itibariyle diyeyim bağışlayin beni) O'nu rüyalarda görmek; cahillerin tesellisi!

O'na da muhtaçtik ya!
O'na da susamıştık ya!
Rüyalarımız bile O'na yabancı olmuştu.
Yatinca başka şey görüyorduk. Kalkınca da başka şeyin hayalini yaşıyorduk. Demek ki, ilk defa kadem bastı gönül tahtına!
Allah Râsulû ilk defa rüyalarımıza kadem bastı..

Ve bizde O'na "HOŞ GELDİN YA RÂSULALLAH" diyoruz..!
Gönül tahtına hoş geldin Sultanım.
Ama!
Gönül koyuyorum..!
O'nun yerine bazılarını oturtmak istemeleri karşısında gönül koyuyorum..!
Kendimi de affedemiyorum!
Yapılanları mazur göremiyorum, gönül koyuyorum..!
O, yerine insan konacak bir insan değildir..
Allah(c.c), mahlukat arasında, varlık arasında eğer eşi olmayan, menendi olmayan birisi olarak O'nu yarattı. Madem ki O, gönlümüze kadem bastı, içlerimiz de bi duygu, bi düşünce, bi hülya, bi rüya olarak yeşermeye başladı, gönül yamaçları da matlûbunu buldu demektir.
Rüyalarımız aradığını buldu demektir. Ve o düşün, çok yakın bir gelecekte Rahmeti Sonsuz tarafından gerçekleştirileceği ümidini besliyoruz. Ümidimiz şehbal açsın, Ruhi Revani Muhammedi (sâllallâhû aleyhi vesellem) her yerde duyulsun..
Bütün gönüller O'nu duysun, bütün gözler O'nun için yaşarsın, bütün nabızlar O'nun için atsın, bütün kalpler Muhammed (sâllallâhû aleyhi vesellem) diye atsın..

Cihanın refah ve saadet kapıları açılsa, bu kapıların hepsinden size buyrun çekilse ve baksanız o kapıların ardında, hiç birinde Râsûllullah yok, ayağınızı direyeceksiniz, direteceksiniz, Râsûllah'in olmadığı hiçbir refah kapısından girmiyoruz diyeceksiniz..

Mihnetû meşakkat, dolu gibi yağar başına O'nun. Ana ölür, baba ölür sarsılmaz. Himaye eden amca ölür, kolu kanadı kırılır, başına üşüşürler.. "Ayrılığın ne kadar çabuk hissettirdi acısını ah amcaciğim" der. (Ne kadar isterdim o hüzün senesi ismi verilen amcası Ebu Talip'in, kadınlık aleminin sultanı Hatice'tül Kübra'nin vefat ettigi, Taif'de taşlandığı o sene yanında olmayı. Eğer bana bir hak verilseydi, hangi zaman da yaşamak isterdin diye sorulsaydı, bir kelebeğin ömrü kadar kısa olsa da, Taif'de taşlandığında o taşlara göğüs germek isterdim.. Ah bana bir hak verilseydi..) Ebu Talip gibi bağrını açacak, kol-kanat gerecek, himaye eden birisi kalmamıştı..

Sadakat insanıydi.
O Allah(c.c)'a öyle sadıktı ki; bütün ömrünü sadakat içinde geçirir. Öyle bir sadakattir ki bu; budanir adeta. Etrafında filiz vermiş, fide vermiş, yüreğinin parçası, ciğerparesi varlıklar, budanip ondan alınırken, Allah'a karşı ciddi bir sadakat hissiyle dişini sıkar ve dayanır..

O şefkat insanıdır.
"Harisun aleykum" diyor Kur'an. Size karşı çok hırslı. Beş başı mamur müslüman olmanız için yanıp tutuşuyor..
Kur'ân-ı Kerim, O'nun bu konudaki ızdıraplarını, "Neredeyse sen, onlar bu söze (Kur'âna) inanmıyorlar diye üzüntünden kendini helâk edeceksin" (Kehf, 18/6) diyerek dile getiriyordu.
Bir başka ayet-i kerimede de Cenâb-ı Allah, Rasûl-ü Ekrem'ine "Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse üzüntüden kendini yiyip tüketeceksin." (Şuara, 26/3) şeklinde hitap ediyordu.

Öyle bir şefkati vardı ki O'nun bir karıncanın ızdırabı, eğer duyuluyorsa, duyulsa; oturur ağlar onun başında.
Nitekim, yavruları alınmış bir kuşun, yavrularının etrafında pervaz etmesi karşısında, beyninden vurulmuş gibi ızdırap çeker. Yem var diye aldatilan bir hayvanın karşısında beyninden vurulmuş gibi ızdırap içine gömülür. Ve acından öldürülmüş bir kedinin ızdırabını ruhunda yaşar.

Bu kadar şefkatli bir insan, her şeyin içinde ve alakadar olan insan, o çok sevdiği insanlar yanından alınacak, budanacak, hiç kimse kalmayacak.. (Vefat ederken, yanında tek filiz kalmıştı, 25 yaşında Hz. Fatîma(r.a). Bi tek o kalmıştı yakını.)
Bütün dünya önüne geliyor, bütün ihtişamı ve debdebesiyle önüne seriliyordu..
Ama O, vefat ederken bir hasırın üzerinde yatıyor, başının altında yastık dahi yoktu. (Bütün yastıklara bedel, Aîşe (r.a.) anamın mübarek bacağı vardı.)
Hz. Ebubekir (r.a.) bu tablo karşısında dize gelecek, ağlayacak "Anam-Babam sana feda olsun Ya Râsulallah. Gel etme, eyleme. Sen gitme öbür tarafa. Gidecek varsa ben giderim.." diyecekti. Çünkü biliyordu ki O'nun kalması tıpkı veladetinden vefatına kadar ki sürede olduğu gibi insanlığın kurtuluşu olacaktı.
Evet; Hz. Muhammed (sâllallâhû aleyhi vesellem) 'in veladeti, insanlığın yeniden veladetidir. O doğarken insanlık, yeniden bir kere daha doğmuştur.

Her şeyden korkuyorduk, O'na erdik, bütün korkulardan kurtulduk. Ümide erdik, huzura erdik, bitmeyen, tükenmeyen hazza ve zevke erdik.

İnşallah O'nun Nam-î Celili dünyanın dört bir tarafında şehbal açtığı zaman, alemi bekaya irtihal ettigimiz de Kevser havuzlarının başında, cehennemin alevleri içinde yanan ümmetine koştuğunda, gerçek bayramımızın O'nun veladetiyle gerçekleştiğini anlayacağız..

Hepimizin gönlünde yer ettigi zaman "Bayram o bayram olur"

Bayramınız mübarek olsun..

http://www.youtube.com/watch?v=sUkbdZB58Jc&feature=youtube_gdata_player

NOT: Kutlu Doğum ayını vesile kılıp, İslamiyetin bir çok sorununda fetva makamı olan, bir çok alimi yetiştirip dünyaya ihraç eden, Mısır/El-Ezher Üniversitesi gibi saygın bir Üniversite de siyer derslerinde, ders kitabı olarak okutulan "Sonsuz Nur" isimli eseri okuyup, İnsanlığın İftihar Tablosunu yakinen tanıyalım, tanıttıralim. Unutmayalım, kişi bilmediğinin düşmanidir..

1 yorum:

  1. "bir insanda O'na duyulan aşk olmasa bu kitabı yazamaz" bu kitabı ilk defa okuyan ve okumadan önce kitabın yazarına karşı ön yargılı olan birsinin yorumu....

    YanıtlaSil